Makaleler
İşçinin Kıdem Tazminatı Haklı Nedenle Fesih istifa etmesi
İçtihat Metni
Davacı, kıdem tazminatı ile yıllık ücretli izin, fazla mesai ücretleri ve vergi iadesi alacağının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm, süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı vekili, davacı işçinin davalıya ait işyerinde çalıştığını, 2002 yılı Eylül-Ekim aylarına ait fazla mesai ücretleri, son yıla ait 20 günlük yıllık ücretli izin ile 2001 ve 2002 yıllarına ait vergi iadesi alacaklarının uyarılara rağmen ödenmediğini, keza tasarruf teşvik kesintisi ve yatırılan miktarlara ait banka listesinin verilmediğini, bu nedenleri belirterek iş sözleşmesini tek taraflı ve haklı nedenle feshettiğini belirterek, kıdem tazminatı, yıllık ücretli izin, fazla mesai ücret ve vergi iadesi alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Daval ı vekili davacının istifa ettiğini, fazla mesai ve izin alacağının olmadığını, istifa eden işçinin kıdem tazminatına hak kazanamayacağını, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece alınan bilirkişi raporuna ve tanık beyanlarına itibar edilerek, davacının kıdem tazminatına hak kazandığı, son yıla ait yıllık ücretli iznin kullandırıldığı veya ücretinin ödendiğinin kanıtlanmadığı, 20 günlük ücret alacağı olduğu, vergi iadesi alacağında muhatabın Vergi Dairesi olduğu, bu konuda herhangi bir işlem yapılmadığı gerekçesi ile kıdem tazminatı ve yıllık ücretli izin alacağının kabulüne, fazla mesai ücret ve vergi iadesi alacaklarının ise reddine karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Önemle belirtmek gerekir ki, Anayasa'nın 141. maddesinde, yargı kararlarının gerekçeli olarak yazılacağı açıklanmış, aynı zorunluluk HUMK'nın 388. maddesinde de düzenleme altına alınmıştır. Anılan yasal düzenlemede yargıcın, uyuşmazlık konusu olan olay hakkında tüm kanıtları toplaması, tartışması, bu kanıtlardan hangilerine değer vermediğinin nedeni, hangilerini üstün tuttuğunun dayanaklarını değerlendirdikten sonra bir sonuca varmasının zorunlu ve gerekli olduğu vurgulanmıştır.
Böyle bir yöntemin izlenmesi durumunda ancak kararın gerekçeli olduğunun kabul edilebileceği sonucuna varılabilir. Hükmü kuran yargıcın böyle bir yöntemi izlemesi halinde maddi olgularla hüküm fıkrası arasında bir bağlantı kurulmuş olabilecektir. Ayrıca gerekçe sayesinde kararın doğruluğu denetlenmiş ve davanın yanları tatmin ve inandırılmış olacaktır. Tüm bunlardan başka ve en önemlisi adil bir yargılamanın yapıldığı sonucuna varılacaktır. Yerel mahkeme kararı, kıdem tazminatına hak kazanma yönünden belirtilen hükümlere uyulmadığından öncelikle bu yönü ile hatalıdır.
4857 sayılı İş Kanunu'nun 24/11. maddesinde işçinin haklı nedenle iş sözleşmesini fesih halleri düzenlenmiştir. Anılan maddenin e bendinde işçinin ücretlerinin kanun hükümlerine uygun ödenmemesi nedeni fesih nedeni olarak belirtilmiştir. Ücretin ödenmediğinden söz edebilmek için işçinin yasa ya da sözleşme ile belirlenen ücret ödenme döneminin gelmiş olması ve \^Çi(\\f\ bu ücrete hak kazanmış olması gerekir. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 24/II-e bendinde sözü edilen ücret, geniş anlamda ücret olarak değerlendirilmelidir.
İkramiye, primi, yakacak yardımı, giyecek yardımı, fazla mesai, hafta tatili, genel tatil gibi alacakların ve yasadan kaynaklanan işçilik alacaklarının da ödenmemesi işçiye haklı fesih imkanı verir.
Diğer taraftan, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 24. maddesinin 2. bendinde işçinin haklı fesih halleri düzenlenirken (f) bendinde son cümle olarak, "yahut çalışma şartları uygulanmazsa" şeklinde ifadeye yer verilerek çalışma koşullarının uygulanmaması, işçinin haklı fesih nedenleri arasında yerini almıştır. Anayasa, yasa, tüzük ve yönetmelikler, bireysel ya da toplu iş sözleşmeleri, işyeri personel yönetmeliği ve benzeri kaynaklarla, işyeri uygulamalarının çalışma yaşamına etkileri sonucu her bir iş ilişkisinde çalışma koşulları meydana gelir. Çalışma koşullarını belirleyen kaynaklarda bu koşullar bazen emredici olarak düzenlenmiş olup, işçi aleyhine olarak değişikliğe gidilmesi işçinin rızası ile dahi mümkün değildir. Diğer hallerde çalışma koşullarında değişiklik yapılması 4857 sayılı İş Kanunu'nun 22. maddesinde özel biçimde ele alınmıştır. Anılan hükme göre, işçi aleyhine yapılması düşünülen değişikliğin işçiye yazılı olarak bildirilmesi ve 6 iş günü içinde işçinin yazılı kabulü ile uygulamaya konulması gerekir. Aksi halde değişiklik işçiyi bağlamayacaktır.
Dosya içeriğine göre, davalı işyerinde muhasebe görevlisi olarak 01.01.1990 tarihinde çalışmaya başlayan davacının, 23.06.2003 tarihinde noter kanalı İle gönderdiği fesih bildiriminde iş sözleşmesini "2002 yılı Eylül-Ekim aylarına ait fazla mesai ücretleri, son yıla ait 20 günlük yıllık ücretli izin ile 2001 ve 2002 yıllarına ait vergi iadesi alacaklarının uyarılara rağmen ödenmediği, keza tasarruf teşvik kesintisi ve yatırılan miktarlara ait banka listesinin verilmediği" gerekçesi ile feshettiği anlaşılmaktadır. Ancak davacının kayıtlara göre 01.05.2003 tarihinde ekonomik nedenlerle ücretsiz izne çıkarıldığı da sabittir.
Davacının fazla mesai ücret alacağı olmadığı belirlenmiştir. Hüküm altına alınan yıllık ücretli izin alacağı ise, fesihle alacağa dönüşmüştür. Bu nedenle fazla mesai ve izin alacağı yönünden davacı işçinin haklı bir fesih nedeni yoktur.
2001 ve 2002 yıllarına ait vergi iadesi alacağına gelince, bu noktada mahkemece yapılan tespit hatalıdır. Ne var ki, davacı tarafın temyizi olmadığından, bu alacak yönünden inceleme yapılamamıştır. Ancak vergi tebliğine g öre çalışanın yıllık gıda, sağlık, eğitim ve kira giderlerine ait belgeleri yıl sonunu takip eden ay içinde işverene ibraz etmesi halinde, işverenin bu giderlere karşılık vergi indirimi uyguladığı ve işçi adına kestiği vergi iadesini işçiye ödemesi gerekir. Mahkemece bu yönde araştırma yapılmamıştır. Davacı işçi, 2001 ve 2002 yılları yıllık vergi iadesine konu giderleri ilgili belgeleri işverene ibraz etmiş ise, bu alacağın işveren tarafından ödenmesi gerekir. Ödenmemesi durumu ise işçiye haklı fesih hakkı verir. Bu nedenle öncelikle bu yönde araştırma yapılmalıdır.
Diğer taraftan, davacının 01.05.2003 tarihinde ücretsiz izne çıkarıldığı ve 23.06.2003 tarihine kadar çalışmadığı anlaşılmaktadır. Fiilen çalışılmayan ve çalışılmış sayılmayan günlerin kıdem tazminatı hesabında dikkate alınma-ması gerekir. Mahkemece bu olgu da dikkate alınmamıştır.
Vergi iadesi alacağıyla ilgili araştırmaya yönelik vergi yasasından anlayan uzman bilirkişiye başvurularak ücretsiz izin uygulamasının davacı işçi açısından iş şartlarında esaslı bir değişiklik olduğu da gözardı edilmemeli ve bu olgu üzerinde de durularak davacının iş sözleşmesinin feshi değerlendirilmelidir.
Eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten (BOZULMASINA), peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 26.05.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.